ENG
03 Eylül 2024, Salı

Sayın Cumhurbaşkanım,

Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanım,

Saygı Değer Meslektaşlarım,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan’ın çok değerli Yüksek Mahkeme Başkanları ve Başsavcıları,

Kıymetli Misafirlerimiz,

2024-2025 Adli Yılı açılışı için hazırladığımız törenimize hoş geldiniz diyor ve sizleri en içten duygularımla ve saygıyla selamlıyorum.

Bu sene adli yıla çok hüzünlü bir şekilde giriyoruz. Çok değerli Yargıtay üyemiz, daire başkanımız, tam anlamıyla bir hukuk adamı, sevgili dostum ve güzel insan Sami ÖZTÜRK’ü kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içerisindeyiz.

Kendisini daha emekli olmadan uğurlamış olduk. Ancak inanıyorum ki Sami ÖZTÜRK en büyük onursallığa, yani cennetine kavuştu. Yüce Mevlamızdan duamız da bu yöndedir. 

Kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu vesileyle yargımıza büyük hizmetlerde bulunup emekliye ve onursallığa ayrılan tüm meslektaşlarıma ömür boyu sağlık ve mutluluklar diliyorum. Ayrıca vefat etmiş olan tüm meslektaşlarıma da Allah’tan rahmet diliyorum. 

Öncelikle 30 Ağustos Zafer Bayramımızı bir kez daha kutluyorum. Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarına şükran ve minnet duygularımı sunuyor, Kahraman şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. 

Bugün itibari ile adli tatil bitmiş ve adli yıl başlamıştır.

Ülkemizde yıllardır uygulanan adli tatil uygulamasıyla tüm hâkim-savcılarımız ile Yargıtay ve Danıştay üyelerimiz, aslında toplu bir şekilde ve aynı anda yıllık izinlerini kullanmakta, böylece adli yıl içinde neredeyse tam kadro ile yargı hizmeti verilmektedir.        

         Avukat meslektaşlarımız da kendilerine ve dosyalarını toparlamaya zaman ayırmakta ve adli yıla daha hazır bir şekilde girmektedir.

Ülkemizde yargı hizmetleri esas olarak adli ve idari yargıda ilk derece mahkemelerimiz, bölge adliye ve bölge idare mahkemelerimiz, Yargıtay ve Danıştayımız tarafından yerine getirilmektedir.

Yargı sistemimiz açısından ise Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulunun da önemli bir yeri vardır.

Yargı sistemimizdeki kurumlar ile yargı hizmeti sunan kurumlar arasında işbirliğinin ve güzel bir uyumun sağlanması, yargı hizmetlerinin daha iyi olmasını sağlayacaktır.

Kanaatimce bu anlamda en önemli görev Adalet Bakanlığımıza düşmektedir. Sayın Adalet Bakanımızın organizatörlüğünde, yargı hizmetinin en mükemmel şekilde verilmesi için gerekli işbirliği ve uyumun sağlanması son derece yararlı olacaktır.

Bugün Adli Yıla başlıyoruz. Önümüzde yine yüz binlerce dosya var.

Gerek ilk derece ve bölge mahkemelerimizde, gerekse Yargıtay ve Danıştay’da çok sayıda dosya olması, yargılama sürecinin uzamasının ve kararların geç kesinleşmesinin en önemli sebeplerinden biridir.

Bu konuda kök sorunun çözülmesi, yani yargının önüne bu kadar çok dosyanın gelmemesi için tedbirler alınması uygun olacaktır.

Öncelikle dava sebepleri iyi incelenmeli, hukuk ve ceza alanında bu sebepleri giderecek şekilde ayrı ayrı çözümler üretilmelidir.

Elbette ki bu husus ayrı ve büyük bir seminer veya çalıştay konusu olacak kadar geniş ve kapsamlıdır.

Birkaç cümle söylemek gerekirse;

         Vatandaşlarımızın kendi aralarındaki bir hukuki ilişkiyi daha başlatırken, mutlaka önceden belirlenmiş, şekil ve ispat şartlarına uygun bir prosedüre uyması,        

         Hukuki ilişkilerinde uyguladıkları davranış tarzı ve beklentilerinin hukuk sistemimiz ve mevzuatımızla uyumlu hale getirilmesi,

Hukuk sistemimiz ve mevzuatımız hakkında vatandaşlarımızın daha çok bilgilendirilmesi,

         Vatandaşlarımızın hukuk kurallarına uyma ve başkalarının hakkına saygı duyma kültürünün geliştirilmesi,

         Bir kişinin kendi haklarına saygı duyulmasını istiyorsa, bunun tek yolunun başkalarının haklarına saygı duymaktan geçtiği bilincinin yerleştirilmesi,        

         Cezai yaptırımların, suç işlendikten sonra ıslah olmayı sağlamasının yanında, daha suç işlenmeden suçu önleyici etkiye sahip bir nitelikte olması,        

         yargının üzerindeki iş yükünü azaltacak ve daha huzurlu bir toplum olmanın yolunu açacaktır.        

         Şunu kabul etmek gerekir ki vatandaşlarımız,  davalarının yıllarca devam etmesi ve alacaklarını zamanında alamamaları konusundaki şikâyetlerinde sonuna kadar haklıdırlar.

         Bu şikâyetleri giderebilmek için, önümüzdeki adli yılda, başta kendim olmak üzere elimizden geleni yapacağımıza ve daha fazla çalışacağımıza söz veriyoruz.

         Hukuk bir gerekliliktir.

         Hukuk bir düzendir.

         Hukuk olmazsa olmazdır.

         Hukuk toplum halinde yaşama bilincidir.        

Vatandaşlarımız hangi işi, görevi veya mesleği yaparsa yapsın bütün hayatı boyunca hukukla beraber yaşayacak, hukuk her zaman yanı başında olacaktır.

Hukuk bilinci daha ilkokuldan itibaren verilmeye başlanmalı, hukuk kurallarına ve toplum kurallarına uyma fikri aşılanmalıdır. Koruyucu hekimliğin mantığı esas alınarak, tabiri caizse koruyucu hâkimlik anlamında önleyici hukuk tedbirleri alınmalı,

daha hukuki ihtilaf ortaya çıkmadan bunu engelleyecek, çıkması halinde ise çok hızlı ve pratik bir şekilde çözümünü sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir.

Adalet, güçlüyü değil haklıyı korumaktır.

Adalet, haklı olanla empati kurabilmektir.

Adalet, bir işçinin hakkını daha teri kurumadan verebilmektir.

Adalet,

Alacaklıyı da borçluyu da,

İşçiyi de işvereni de,

Tüketiciyi de üreticiyi de,

Kiracıyı da kiraya vereni de,

Mağduru da sanığı da,

aynı anda düşünebilmek ve herkese hakkını tam olarak verebilmektir.

Adalet, arka sokaklarda bisikleti çalındığı için ağlayan bir çocuğun yüzünü güldürebilmektir.

Adalet, okul çıkışı güle oynaya evine giderken önce kaçırılan, sonra günlerce kötü muamele edilen ve sonra da hunharca öldürülen, henüz 13-14 yaşındaki bir kız çocuğunun annesinin yüreğindeki acıyı hissedebilmektir.

Adalet, eşi ve çocukları için saçını süpürge eden, sonra da kapının önüne bırakılan, eziyet edilen, dövülen, vurulan kadınlarımızın başını öne eğdirmemektir.

Adalet Liyakattir,

Liyakat Adalettir.

Adalet adına çok önemli görev yapan hâkim ve savcılarımızın mesleğe ilk alımlarında, ehliyet, kabiliyet, kapasite, karakter, özgüven gibi özelliklerin hepsini içinde barındıran liyakat hususuna çok büyük önem verilmelidir.        

         Hâkim-savcı yardımcılığı döneminde, mesleğini layıkıyla yapma konusunda tam donanımın mutlaka sağlanması gerekir.

         Hâkim-savcılarımızın daha mesleğe başlarken, mesleği en iyi şekilde yapma konusunda bilgi ve beceriye sahip olmaları, başladıktan sonra da, tüm meslekleri boyunca kendilerini sürekli geliştirmeleri ve toplumun en aydın kişileri haline gelmeleri son derece önemlidir.

Yaşadığı toplumun karakterini, hassasiyetlerini, beklentilerini, kültürünü ve geleneklerini çok iyi öğrenen, diğer yandan dünyadaki hukuki gelişmeleri çok iyi takip eden hâkim-savcılarımızın görevlerini daha iyi yapacakları kuşkusuzdur.        

         Şu anda görevini layıkıyla yapmakta olan, gerek ilk derece ve bölge mahkemelerinde, gerekse Yargıtay, Danıştay ve Adalet Bakanlığında çalışan tüm hâkim-savcılarımızı, özverili çalışmalarından dolayı takdir ve tebrik ediyorum.

         Önlerindeki dosyaları azaltmak için fedakârca yaptıkları çalışmalardan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

                 Bu açılış töreni sadece Yargıtayımızı değil, aynı zamanda bütün hâkim-savcılarımızı, Avukatlarımızı ve personelimizi kapsayan bir adli yıl açılışıdır.

         Hâkim ve savcılarımızın, önümüzdeki adli yılda daha fazla çalışmak konusunda daha fazla gayret içinde olacaklarına yürekten inanıyorum.

                 Toplumların bir arada sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşayabilmeleri için dikkat edilmesi gerekli en önemli kavramlardan biri de hukukun üstünlüğüdür.        

         Hukukun üstünlüğü kavramının, demokrasiyi demokrasi yapan diğer tüm ilkelerden, hatta belki de demokrasinin kendisinden bile üstün bir kavram olduğu düşüncesindeyim.

         Bir toplumda düzenin sağlanması, güvenin oluşturulması, endişenin olmaması ve gelecekten emin olunması için hukukun üstünlüğünün mutlaka tesis edilmesi son derece elzemdir. 

         Biz hâkim-savcılar olarak önümüzdeki dosya ve davaları incelerken, vereceğimiz kararla bir işçinin, bir tüketicinin, bir kiracının, bir mağdurun hakkının tam olarak sağlanamayacağı kanaatine ulaştığımız durumlar olabilmektedir.

         Böyle durumlarda dahi hukuku uygulamaktan başka bir yolumuz yoktur.

Hukuk kurallarının ve güncel mevzuatın vatandaşlarımızın haklarını yeteri kadar ve olması gerektiği gibi koruyamadığının düşünülmesi halinde, yapılması gereken en doğru hareket, bu eksikliğin yasama organımız tarafından giderilmesidir.

Yeri gelmişken söylemek gerekir ki ülkemizin daha demokratik, daha özgürlükçü, daha çağdaş ve daha kapsayıcı bir Anayasa’ya ihtiyacı vardır.

Yeni Anayasa’mızın gerek hazırlık süreci gerekse içeriği itibari ile bu ülkeyi seven herkesi kapsayıcı nitelikte olması son derece önemlidir. Milletimizin ufkunu açan, çağdaş medeniyetler seviyesinin de üstüne çıkmamızı sağlayacak, bir yandan kendi tarih ve kültürümüzü yansıtan, diğer yandan evrensel nitelikte olan güzel bir Anayasa ile gelişme sağlayacağımız kuşkusuzdur.

Ülkemizi çok seven ve ülkemiz için en iyisini isteyen herkesin bir araya gelmesi ile ülkemize ve milletimize yakışan bir Anayasa’yı oluşturacağımıza yürekten inanıyorum.Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışan bir görüntü yerine, Avrupa ve dünya hukukuna yön veren “Milli Hukuk Sistemimizi“ bir an önce tamamlamak için yoğun çalışmalar yapmamız gerekir.

Bizler tarihimizle, kültürümüzle, karakterimizle ve adaletimizle nam salmış bir milletiz. Bu nedenle, hak kavramının tam olarak tecelli ettiği örnek bir anayasa ve buna uygun bir yargı ve hukuk sistemimizle dünyaya örnek olmamızın önünde hiçbir engel yoktur.

Bugün Avrupa ve dünya, hak ve hukuk konusunda, adalet ve vicdan konusunda, insanlık konusunda sınıfta kalmıştır.

Dünyanın gözü önünde Filistin’de, Gazze’de insanlık dışı zulümler yapılmaktadır. Bu zulüm, bunu yapanlara dahi uygulamakta insanın tereddüt edebileceği kadar büyük ve acı bir vahşettir.

Bu zulmü yapanlar bir gün mutlaka cezalarını çekeceklerdir.

Çünkü ilahi adalette zaman aşımı yoktur.

Bilindiği gibi ülkemizde her alanda olduğu gibi yargımızın içinde de bir fetö yapılanması oluşmuştu.

En son 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra devletimizin ve kahraman halkımızın sağlam ve dik duruşu ile bu yapının önemli bir ölçüde beli kırılmıştır.

Bunun sağlanmasında, korkmadan ve çekinmeden, cesaretle ve hızla kararlar alan tüm yargı mensuplarımıza şükran ve minnetlerimi sunuyorum.

15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında şehit olan kahraman vatandaşlarımıza ve yargı mensuplarımıza Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.

Bundan sonra bu şekilde bir paralel yapı kurulmasına devletimiz ve milletimiz asla müsaade etmeyecektir.

Bunu sağlamanın en önemli yolu doğruluk, objektiflik ve liyakattir.

Bir sistemde uygulamadan kaynaklanan yanlışları tespit etmek çok önemlidir. Ancak bu yanlışı ortadan kaldırmak için getirilen her yeni sistem kendi handikabını da beraberinde getirmektedir.

Bu nedenle bakış açımız, yanlışları gidermek yerine doğruları yapmak olmalıdır. Çünkü bazen yanlışın ne olduğu yanlış tespit edilebilmekte ve getirilen çözüm kendi yanlışını da önümüze koymaktadır.

Dolayısı ile, çerçevesi önceden belirlenmiş, evrensel kurallara dayalı, bilgi ve çalışmanın öne çıktığı, liyakat temeline dayanan objektif bir sistem her zaman en doğru sistem olacaktır.

Doğruları yapmak yanlışların hepsini bertaraf etmeye yetecektir.

Bu anlamda toplumumuzun her kesimine olduğu gibi biz hâkim-savcılara da büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir.

Önümüzde çok fazla sayıda dosya olduğu doğrudur. Ancak bugün itibari ile devletimizin sağladığı fiziki ve maddi imkânlar karşısında, mazeretlerimizi bahane haline getirme lüksümüz yoktur.

Her bir dosyada ayrı bir hak, ayrı bir mağduriyet, ayrı bir alacak, ayrı bir talep olduğunu unutmadan, yargıda dosyası olan her bir vatandaşımızın bizden adalet beklediğini göz ardı etmeden fedakârca çalışmaya devam edeceğiz.

Ülkemizde yargı, insan haklarına saygı ve özgürlükler fikrini aklına, bağımsızlığın gücünü kararına, tarafsızlık ve adalet duygusunu yüreğine kazımış hâkim ve savcılarımızın omuzlarında her zaman yükselmeye devam edecektir.

Bu duygu ve düşünceler ile ülkemizde adalet ve güven ortamının daha da gelişmesi, davaların daha çabuk sonuçlanması, vatandaşlarımızın haklarına daha hızlı ulaşması temennisi ile 2024-2025 Adli Yılını açıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanım öncelikle gerek yüksek yargımızın gerekse ilk derece hâkim ve savcılarımızın özlük hakları konusunda gösterdiğiniz duyarlılık ve iradenizden dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Açılış törenimizi onurlandırmanız nedeni ile şükranlarımı arz ediyor ve saygılarımı sunuyorum.

Törenimize katılarak bizleri son derece mutlu eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan Yüksek Mahkeme Başkan ve Başsavcılarımıza, değerli meslektaşlarıma ve bütün kıymetli misafirlerimize ayrı ayrı teşekkür ediyor ve konuşmamı şu sözlerimle bitirmek istiyorum.

Gönülden temenni ediyorum ki,

Ülkemizde;

Zarafetin Zarif’i eksilmesin,

Nezaketin Nazik’i sönmesin,

Sadakatin Sadık’ı kaybolmasın,

Sefaletin Sefil’i artmasın,

Kefaletin Kefil’i batmasın,

Emanetin Emin’i satmasın,

Nesafetin İnsaf’ı kurumasın,

Cinayetin Cani’si sevinmesin,

Mağduriyetin Mağdur’u üzülmesin,

Cehaletin Cahil’i konuşmasın,

Liyakatin Layık’ı unutulmasın,

İhanetin Hain’i gülmesin,

Cesaretin Cesur’u korkmasın,

Adaletin Adil’i her zaman hüküm sürsün.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

T.C. Yargıtay Başkanı
Ömer KERKEZ


10 Kasım 2023, Cuma

Kamuoyunun gündemini meşgul eden Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Şerafettin Can Atalay hakkındaki kararları ile ilgili olarak, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur.

Bilindiği üzere, Anayasamızın 146, 154 ve 155’inci maddelerinde yüksek mahkemeler; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay olarak düzenlenmiş olup, birbirlerine üstünlük sıralaması öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında olduğu gibi kesinleşmiş tüm mahkeme kararları herkes için bağlayıcıdır.

Yargıtay 6 Mart 1868 tarihinde kurulmuş, 155 yıllık köklü bir geçmişe sahip, adli yargının en üst temyiz mercii olup üyelerinin tamamı alanlarında uzman ve deneyimli yüksek hakimlerden oluşmaktadır.

Anayasa’nın m.154/1’e göre, “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.” Anayasa’nın 154’üncü ve Yargıtay Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, Yargıtay’ın adli yargı alanında hukukun ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlama görevi bulunmaktadır. Hukukun objektif, belirli ve öngörülebilir olması, eşitlik ve hukuki güvenliğin ve özellikle de adil yargılanma hakkının teminatıdır.

Anayasa’nın 148. maddesinde ise Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri tanımlanmış, bu görevler arasına 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı Anayasa değişikliği ile “bireysel başvuru” da eklenmiş, 2012 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

Bireysel başvuru incelemelerinde Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için “olağan kanun yollarının tüketilmesi” şarttır. Yine Anayasa’nın 148/5 hükmüne göre, “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”  şeklindeki hüküm ile bireysel başvurunun yargısal sınırı çizilmiştir.

Bu haliyle bireysel başvuru; temel hak ve özgürlüklere yönelik hukuka aykırı müdahalelerin kanun yollarında giderilememesi halinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Olağan veya olağanüstü kanun yolu değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz mercii olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir.

Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır.

Diğer taraftan, bir kısım kamuoyunun gündemini meşgul eden davalar üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile mevcut anayasal düzen bir kenara bırakılarak Anayasa Mahkemesinin “süper temyiz mahkemesi” olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulmuştur.

Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yalnızca Anayasa Mahkemesinin değil, tüm yargı organlarının görevidir.

Türk yargı sisteminin gerçekten mevcut olan yapısal sorunlarının çözümü için elverişli bir araç olması ümit edilen bireysel başvurunun, mecrasından çıkması, yargı sistemini zayıflatan sistemsel bir sorun haline gelmiştir.

Bireysel başvuru sisteminin faaliyete geçmesinden itibaren yukarıda özetlenen sorunlar Anayasa Mahkemesi üyelerinin de bulunduğu bilimsel toplantılarda defaatle ifade edilmesine, Yargıtay Başkanı’nın adli yıl açış konuşması ile yıl sonu basın değerlendirme toplantılarında ve Danıştay Başkanı tarafından Danıştayın kuruluş yıldönümü toplantısında gündeme getirilmesine karşın, Anayasa Mahkemesinin kararlarındaki anayasal ve yasal yetki aşımı olarak değerlendirilen benzer uygulamalar artarak devam etmiştir.

Bizatihi Anayasayı korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi, tartışmalara konu olan davada, anayasa koyucunun iradesini yok sayarak Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki atıf nedeniyle somut olaya uygulanması gereken 14’üncü maddesini işlevsiz bırakmıştır.

Anayasal düzene uymayan bu bakış açısının etkisi ile bazı kararlarda yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Danıştay’ın derece mahkemesi olarak nitelendirilmesi, tartışmalara konu olan Şerafettin Can Atalay dosyasında olduğu gibi terör suçlarına bakan ve tamamen yargısal bir görev ifa eden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin “88. Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlalin altında yatan sorunları giderme yönünde kamu gücünü kullanan makamlar genel bir yükümlülüğe sahip olmasına karşın Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş; aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa'nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal etmiştir.” biçimindeki sözlerle anayasayı ihlal suçunu işlediği ithamında bulunularak hedef gösterilmesi gibi son derece vahim, kabul edilemez hukuki hatalar, bireysel başvuru kararlarının vazgeçilmez dili olmuştur.

Yukarıda örneklenerek değinilen Anayasa Mahkemesinin uygulamalarının doğurduğu hukuki sonuçlar gözetilmeksizin, bir yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yargısal görev ve yetkisi kapsamında verdiği kararlara yönelik yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen ve eleştiri sınırlarını aşan haksız tepkiler üzüntüyle karşılanmaktadır.

Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Anayasa’dan aldığı yetkiyle Yargıtay, bireysel başvurunun mevcut haliyle uygulanmasının doğurduğu sorunların giderilmesi ve karşılaştırmalı hukukta kabul edilen standartlara göre geliştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 10/11/2023

Yargıtay Başkanlığı


07 Ekim 2022, Cuma

Bazı internet siteleri ile sosyal medya hesapları üzerinden gündeme gelen, Yargıtay üyesi ile ilgili haberler hakkında kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Haberlerde soyut iddiaya dayalı ifadelerle Yargıtayın kurumsal kimliği zedelenmekte, Yargıtay üyeliği görevi itibarsızlaştırılmaktadır. Bahsi geçen konuda Başkanlığımıza ulaşmış herhangi bir ihbar veya şikayet olmamakla birlikte, basında yer alan iddialarla ilgili hassasiyetle araştırma yapılmış olup herhangi bir tespite ulaşılamamıştır. Bu tarz dayanaksız iddiaların kurumsal kimliğimize ve yargıya duyulan güvene vereceği zarar göz önünde bulundurularak yargı kurumlarının, yargısal unvan ve makamların şeref ve itibarını zedeleyen ifadelerle kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi üzüntüyle karşılanmıştır. 

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

                                                                                                                                                                                           Yargıtay Başkanlığı

                                                                                                                                                                                   Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu


13 Ocak 2022, Perşembe

Bazı internet siteleri ile sosyal medya hesapları üzerinden gündeme gelen, Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Ali Güldemir’in Yargıtay Birinci Başkanlığı Mescidi imam hatipliği görevinden ve memurluktan ihraç edildiğine ilişkin haberler hakkında kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlıkta görev aldığı bildirilen Mehmet Ali Güldemir, imam hatip göreviyle 19.08.2015-14.02.2019 tarihleri arasında Yargıtay Ek Binası’nda görev almış olup, 14.02.2019 tarihinde sendika yöneticisi seçilmesi sebebiyle bu görevinden fiilen ayrılmıştır. İlgilinin o tarihten bugüne Yargıtay ile hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.                                                                                  

                                                                                           13.01.2022

                                                                                          Yargıtay Genel Sekreterliği


23 Ağustos 2021, Pazartesi

Bazı internet siteleri ile sosyal medya hesapları üzerinden gündeme gelen, adli yıl açılış törenine katılıma ilişkin haberler hakkında kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Yargıtay’da adli yıl açılışları; Yargıtay daire başkanları ve üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları, tetkik hâkimleri ile tüm Yargıtay mensuplarının seve seve katılmayı arzu ettiği özel törenler olup, yeni Yargıtay binasının hizmete açılmasının da 153 yıllık köklü kurumsal kültüre sahip Yargıtay tarihinin önemli dönemeçlerinden biri olması nedeniyle, tüm mensuplarımızın güçlü aidiyet duygusuyla ve tarihe tanıklık etme düşüncesiyle, gönüllü olarak adli yıl açılış törenine katılacağından şüphe duyulmamaktadır.

Buna karşın; söz konusu haberlerde Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın Yargıtay üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları ve Yargıtay tetkik hâkimlerinin cep telefonlarına bir mesaj göndererek adli yıl açılış törenine katılımın zorunlu olduğunu belirttiği ifade edilmiştir.

İlgili haberde belirtildiği gibi Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca tarafından Yargıtay üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları ve Yargıtay tetkik hâkimlerine gönderilmiş herhangi bir cep telefonu mesajı bulunmamaktadır. Aksine Yargıtay Genel Sekreteri tarafından, davetiye fotoğrafı ile birlikte katılım konusunda hiçbir zorunluluk içermeyen, “Değerli Başkanlarım, Başkanlığımızca yeni binamızın açılış töreni ve adli yıl açılışına dair planlamalar tamamlanmış olup programa dair davetiyeler onursallarımız için adreslerine, görevdeki arkadaşlarımız için dairelerimize gönderilmiştir. Bu tarihi günde katılımlarınızla programımızı onurlandırmanız dileğiyle hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.” şeklinde bilgilendirme ve davet niteliğinde mesaj gönderilmiştir.

Haberlerde belirtilen iddialar tamamen asılsız ve dayanaksız olup, Yargıtay’a yönelik olarak yapılan haksız ve ölçüsüz eleştirilerle kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi üzüntüyle karşılanmıştır. 

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

                                                                                                                                                                                                                                    23.08.2021

Yargıtay Genel Sekreterliği