ENG
Yargıtay Başkanı Ömer KERKEZ'in 2025-2026 Adli Yıl Açılış Konuşması
03 Eylül 2025, Çarşamba

Sayın Cumhurbaşkanı Vekilim,

Çok değerli misafirlerimiz,

2025-2026 Adli Yıl açılışı nedeniyle düzenlemiş olduğumuz törenimize hoş geldiniz şeref verdiniz.

Bugüne kadar yargımızın her aşamasında büyük hizmetlerde bulunup emekliliğe ve onursal üyeliğe ayrılmış tüm meslektaşlarımıza ömür boyu sağlık ve mutluluk temenni ediyorum.

Ayrıca vefat eden bütün meslektaşlarıma da

Allah’tan rahmet diliyorum.

Tarihimizin en büyük destanlarından biri olan 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

Aldığı emirle ilk hedefini Akdeniz olarak belirleyen ordularımız ve milletimizin azim ve kararlılığıyla, yine milletimizin istiklali kazanılmış, ülkemiz düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm silah arkadaşlarını ve vatan uğruna can veren bütün kahraman şehitlerimizi şükran ve minnet duygularıyla anıyor, kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum.

İnsanlığın başlangıcından bu yana, her zaman ve her yerde iyi ile kötünün mücadelesi olmuştur.

İyi ve kötünün ilk temsilcileri olan Habil ile Kabil arasındaki kavga ile başlayan bu mücadele günümüze kadar gelmiş ve halen devam etmektedir.

İyi ile kötünün,haklı ile haksızın,mağdur ile suçlunun bu mücadelesinde, insan olarak her birimizin üzerine düşen görev, net bir şekilde tarafımızı iyiden ve haklıdan yana ortaya koymak olmalıdır.

Günümüzde iyi ile kötünün, haklı ile haksızın, mağdur ile suçlunun mücadelesi en yoğun bir şekilde maalesef Gazze’de yaşanmaktadır.

Burada haklı, mağdur ve mazlum olan Filistin halkı haksız, suçlu ve zalim olan ise İsrail’dir.

Zalimin zulmüne ses çıkarmamak ise neredeyse zalimin zulmü kadar acıdır.

Hiçbir inanış, hiç bir düşünce ve hiç bir gerekçe, savunmasız insanları, kadınları ve özellikle çocukları, yerinden etmeyi, aç bırakmayı ve öldürmeyi haklı kılamaz.

Dünyanın ve insanlığın bir an önce insafa gelmesini ve bu insanlık dramının, toplu katliamların ve soykırımın sona ermesini yürekten diliyorum. Bu insanlık dışı tutumundan dolayı İsrail’i nefretle kınıyorum.

“Hak” mücadelesi süreklilik arz eden bir olgudur.                                                                      

Aile hayatında, iş ve arkadaş ortamında, ticarette, her zaman hakkını arama, hukukunu koruma isteği vardır.

Hakkı olana hakkını vermenin ve hukukunu korumanın adı “Adalet” tir. Adalet her ülkede herkesin ve özellikle yargının görevi ve mutlaka sağlaması gereken bir hedefidir.

Yargı hiçbir beklenti veya korku içinde olmadan, kamuoyunun ve sosyal medyanın baskısı ve etkisi altında kalmadan, tamamen ve sadece gerçekler ve deliller ışığında, vicdani kanaatine göre hareket etmelidir.

Sonuçta adaletin tecellisi olarak ortaya koyduğu karara herkesten önce ve herkesten çok kendisinin inanması gerekir. Adalete güven duygusu ancak bu şekilde tesis edilir.

Hâkim bir dava dosyasının iki kapağı arasındadır.

Hâkim cübbesini giyer.

Dosyasını önüne alır. Dosyanın kapağını kaldırırken dosya dışındaki her şeyi kapağın arkasında bırakır. Sadece dava veya suç konusuna ve delillere odaklanır.

Davacı ve davalının veya mağdur ile sanığın, kanunen dikkat edilmesi gereken dışındaki hiçbir özelliğiyle de asla ilgilenmez.

Hatta   hâkim  dosyanın kapağını tekrar kapatana kadar kendi kişisel düşünce ve varsa önyargılarından da sıyrılmayı başarabilmelidir.

Bu şekilde dosyanın kapağını kapatan hâkim, bu sefer de dosyada olanı kapağın altında bırakır.

Bir toplumda yaşayanlar arasında, herkes tarafından kabul edilen güzel hasletlerin yaygınlaşması, o toplumda huzurun ve adaletin sağlanmasını çok daha kolay ve sağlam kılacaktır.

Hoşgörü, tarafsızlık, eşitlik, sağduyu, hakkına razı olma, başkasının hakkına saygı duyma gibi çok daha fazla sayabileceğimiz birçok davranış şekliyle, o toplumda huzur ve adalet büyük ölçüde fiilen sağlanmış olacaktır. Bu güzel hasletlerden biri de empatidir.     

Üzülerek görüyoruz ki, ülkemizde empati kültürü giderek azalmaya başlamıştır.

Komşusu aç iken tok yatmayan bir inanışa sahip olan yüce bir millet olarak kendimizi her zaman diğerinin yerine koyabilmeliyiz.

Aynı olayın o anda hangi tarafında isek ona göre düşünüp konuşmaktan, bir başka ifadeyle, arabayla giderken yayalara, yaya giderken arabalara kızmaktan kendimizi kurtarmamız gerekir.

Ülkemizde yargı alanında bir an önce çözüme kavuşturmamız gereken temel olarak iki husus vardır. Bunlar dava dosya sayısının azaltılması ve karar süresinin kısaltılmasıdır.

Çok sayıda dava açılmasının ve yargılama süresinin uzun olmasının sebeplerinin iyi tahlil edilerek çözümlerin tespit edilmesi ve ihtiyaç halinde mevzuat değişiklikleriyle bu çözümlerin hayata geçirilmesi gerekir.

Geçici bir rahatlama sağlayan, sorunun bütününü kapsamayan tedbir veya uygulamalar yerine, kök sorunun çözümüne yönelik düzenlemelerin yapılması konusunda yoğun çaba sarf etmeliyiz.

Çünkü birçok zaman sorunun temelini ve genelini çözmeye yaramayan tedbirler ve uygulamalar kendi handikapını da beraberinde getirebilmekte ve yeni sorunlara yol açmaktadır.  Mümkün olduğu kadar vatandaşlarımızın, dava açılmasına ihtiyaç duymayacağı veya dava açmak mecburiyetinde kalmayacağı şekilde düzenlemeler yapılması son derece faydalı olacaktır.

Bunun sağlanabilmesi için ise her türlü hukuki ilişkinin, mevzuatla çerçevesi çizilmiş şekil şartına uygun olarak ve ileride ispat şartını sağlayıcı nitelikte yapılması gerekir.

Şekil ve ispat şartının yasal bir zorunluluk olmasının yanında vatandaşlarımız arasında bu konuda bir kültürün de oluşması çok önemlidir. Çünkü haklı olmakla hakkını kanun ve mahkeme nezdinde ispat etmek farklıdır. Hâkim için önemli olan davacının davasını ispat etmesidir.

Bazı durumlarda gerçekte haklı olan bir vatandaşımız, hakkını kanunun aradığı şekilde ispat edemediği için hakkını alamamakta, sonuçta hakkına kavuşmadığı için de yargıya olan güveni azalmaktadır.

Bu nedenle kanuni düzenlemeler ile vatandaşlarımızın hukuki ilişkilerdeki uygulamaları arasında mümkün olduğu kadar bir uyum sağlanması yerinde olacaktır

Hukuki ilişkilerin şekil ve ispat şartlarına uygun olarak yapılması davaların bir an önce sonuçlanmasını da sağlayacaktır.

Kira ilişkisi var kira kontratı yoksa, vekâlet ilişkisi var ücret sözleşmesi yoksa, gayrimenkul alım satımı var tapu veya noter senedi yoksa, ticari ilişki var yazılı sözleşme yoksa yargılamanın uzaması kaçınılmaz olacaktır.

Bu durumda haklı olanın hakkını ispat etmesi yoğun bir uğraş ve uzun bir süreç gerektirmektedir. Yapılan keşifler, alınan bilirkişi raporları, itiraz üzerine tekrar yapılan keşifler ve tekrar alınan raporlar yargılama sürecini uzatmakta, yargıya olan güvenin azalmasına sebebiyet vermektedir.

Doğumu sırasında iki gözünü de kaybeden bir bebeğin anne ve babasının açtığı tazminat davasının temyiz duruşması sırasında, duruşma salonuna 12 yaşında bir çocuk geldi. Ve o çocuğun gözleri görmüyordu. Yani o bebek büyümüş ve kendi duruşmasına gelmişti.

O çocuğun görmeyen gözlerinin arkasında ne hissettiğini anlamak mesleğimizin en önemli hassasiyetlerinden biri olmalıdır.

O gün biz o çocuğun gözlerinin davasına bakıyorduk

ama gözlerine bakamıyorduk.

Adalet bir hâkimin kalbinin en derininde hissettiği duygudur.

Buradan tüm samimiyetimle söylemek istiyorum ki, yargılama sürecinin uzaması vatandaşlarımız kadar bizleri de derinden etkileyen bir husustur.

Adli ve idari yargıda gerek ilk derece ve istinaf mahkemelerinde, gerekse yüksek mahkemelerde görev yapan hakim ve savcılar olarak, çok ağır bir dosya yükü altında büyük bir özveriyle çalıştığımızdan emin olmanızı istiyoruz. Bundan sonra da yine canla başla çalışacağımıza söz veriyoruz.

Bu vesileyle söylemek isterim ki, geçen yıldan bugüne Yargıtay’daki dosya sayımız 420 binlerden 300 binlere düşmüştür. Bir yüksek mahkeme için 300 bin dosya sayısı da aslında korkunç bir rakamdır. Sonuçta çalışma gününe tekabül eden dosya sayısı izahtan varestedir.

Yargıtay olarak dosyaların bekleme sürelerini en az seviyeye indirme gayretimiz devam etmektedir.

Yargıtayımızda önceki adli yıl açılışından bu yana 313 bin dosya karara bağlanmıştır. Bu nedenle üstün gayretlerinden dolayı kıymetli genel kurul ve daire başkanlarımız ile Yargıtay üyelerimizi ve değerli tetkik hâkimlerimiz ile Yargıtay savcılarımızı kutluyor, kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Toplumsal adaleti yaralayan en büyük hususlardan birisi de cezaların yetersizliği algısıdır.

Bu konuda özellikle infaz rejimimizin toplumun beklentilerine uygun bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü ülkemizde neredeyse cezanın miktarından ziyade bu cezanın yeteri kadar infaz edilmediği konusunda ciddi bir algı oluşmuştur.

Ayrıca, mağdurun uğradığı maddi ve manevi zararın tam olarak giderilmesi gerekir. Öncelikle mağdurun suç işlenmeden önceki haline döndürülmesi, bunun mümkün olmaması hallerinde ise, mağdurun yeterli tazminat hakkına kavuşması gerekir.

Bu kapsamda manevi tazminatın zenginleşme aracı olmaması gerektiği konusundaki içtihadımızın ve uygulamamızın yeniden gözden geçirilmesi kanaatindeyim.

Suçlu yüzünden kolunu, bacağını, gözünü kaybeden bir mağdurun alacağı tazminat miktarı belirlenirken, mağdurun zenginleşmesi meselesi değil, bir koldan, bir gözden ne kadar miktar paraya vazgeçilebileceği hesaplanmalıdır.

Devletin maddi olarak zarara uğradığı suçlarda ise, suçlunun işlediği suçun cezasını tam olarak çekmesinin yanında verdiği zararı giderinceye kadar etkili bir infaz sisteminin devam etmesi gerekir.

Ülke olarak her alanda uymamız ve uygulamamız gereken önemli hususlardan biri de “Etik Kurallar” dır.

Yazılı olmayan ama yazılı olmasına gerek olmadan herkesin kabul edeceği, uyulmaması halinde yapılan iş veya davranışın kabulünü ve itibarını düşüren, neredeyse görevin gerekleri kadar önemli olan etik ilkelerine dikkat edilmesi, özellikle kamu görevi yapan her meslek grubunun vazgeçilmezi olmalıdır.

Bugün burada düzenlediğimiz törenle tüm yargı mensuplarımıza üstün başarı dileklerimle Türkiye’de Adli Yıl’ı açmış bulunuyoruz.

Gerek ilk derece ve istinaf mahkemelerimizde, gerekse yüksek mahkemelerimizde görevli hâkim ve savcı meslektaşlarımıza başarılı bir adli yıl diliyorum.

Amacımız ve hedefimiz vatandaşlarımızın beklentilerine en hızlı ve en adaletli bir şekilde karşılık verebilmektir.  Ayrıca yargı sistemimizin vazgeçilmezi olan avukat meslektaşlarımızın da yeni adli yılını tebrik ediyor, kendilerine üstün başarılar diliyorum.

Ve özel olarak her türlü övgüyü hak eden, çok değerli genel kurul ve daire başkanlarımıza ve kıymetli Yargıtay üyelerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

Bu özel ve güzel günümüzde uzak yollardan gelerek aramızda bulunan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan’ın çok değerli Yüksek Mahkeme Başkanları ve Başsavcıları ile beraberindeki heyetlerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki Türk Yargıcımıza hem hoş geldiniz diyor hem de kendilerine teşekkür ediyorum.

Yine bizleri onurlandıran başta Cumhurbaşkanı Vekilimiz Sayın Cevdet Yılmaz’a ve tüm konuklarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyor ve konuşmamı şu sözlerimle tamamlamak istiyorum.

Adalet huzurun temelidir.

Adalet barışın temelidir.

Adalet hoşgörünün temelidir.

Adalet liyakatin temelidir.

Adalet ekonominin temelidir.

Adalet demokrasinin temelidir.

Adalet cumhuriyetin temelidir.

Adalet insanlığın temelidir.

Adalet mülkün temelidir.

Teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.